7 Nisan 2009 Salı

Kadından Kaptan Olur mu?

Evvelce kadınlar birçok iş alanından uzak tutuldukları gibi denizcilik sektörüne de pek yanaştırılmazlardı.
Bu gün kadınları memnuniyetle kabul edip çalışmalarına olumlu bakılıp başarılarına alkış tutulsa da, sektör yıllarca evvel bu kuralın en katı uygulandığı yerlerden birisiydi.

Gemilerinde kadın olmasına şiddetle itiraz eden denizciler içinde durum bundan pek farklı değildi. Şayet kaderin bir cilvesi ile kadın olarak dünyaya gelmişseniz yolcu taşıyan gemiler hariç diğerlerine binebilmeniz için ancak ölümden kurtarılmış bir kazazede ya da savaş sonucu elde edilmiş bir ganimet olmanız gerekirdi.

Belki narin yapıları, duygusal yanlarının ağır bastığının düşünülmesi ya da sebep bunlardan hiç birisi… Kim bilir? Tek bildiğim uygulamanın yüzyıllar boyu bundan ibaret olduğu.

Geçen zaman ile beraber ne olduysa oldu; kadınlar her şeyde olduğu gibi sabırlı davranıp sonunda yavaşça bu işin içine de sızmayı bir şekilde başardılar. Günümüzde durum artık o denli değişti ki kadınlar uzak yol kaptanlığı dahi yapabilecek bir konuma geldiler.

Eh tüm bu değişiklikler bir günde olmadı elbette. Süreç yavaşça ve son derece zararsız bir şekilde işledi. Hiç kimsenin ruhu duymadan sonunda olan oldu!

Kadınlar önce ofislerde sekreter olarak göreve başladılar. Telefonlara bakan, notları alan ve kimi zamanda mektupların yazılmasına yardımcı olan kadınları başlarda pek kimse hesaba almadı. Üstelik bu yeniliğe kimsenin itirazı olduğu da söylenemezdi.
O güne dek sadece erkeklerin hüküm sürdüğü ofislere dişilerin de boy göstermesi dikenlerin arasında yer alan bir gül gibi şefkatle onaylandı.

Hatta erkeklere kıyasla daha düzenli olmaları, etraflarının temizliğine dikkat etmeleri onların takdir görmelerine ve ayrıcalıklı tutulmalarına neden oldu. Üstelik giyim kuşamlarına da erkek elemanlardan daha fazla özen gösteriyorlardı ki bu da ofislerin daha kaliteli bir görünüme bürünmesini sağlamıştı.

Zaman içerisinde kadınlar ofisin içinde vakit geçirdikçe, işlerin telefonlara bakmak ve mektupları dikte etmekle sınırlı kalmadığını anladılar. Bu kez onlar yaparsa bizde yaparız iddiası gündeme geldi. Erkeklerin iki katı çalışmaya kendilerini mecbur hisseden bir psikoloji ile işe giriştiklerinden kısa sürede ön plana çıkmayı başardılar.

Onların bu kadarla yetineceğini zannedenlerse bir zaman sonra yanıldıklarını anlayacaklardı.
Maalesef bir süre sonra kadınlar erkeklerin yıkılmaz kalesi ve hamamlar hariç bir başlarına istedikleri muhabbeti edebilecekleri tek yer olan limana da el atmaya karar verdiler.

Erkekler bu durumu önce tuhaf bulup ‘Ne alaka canım’ diyerek hafif yollu itiraz ettilerse de yapılan baskılara dayanamadılar. Hemen hepsi kadınların şikayet edip somurtmasına dayanamadıklarından sonunda pes ettiler.
Başlarda edilen katı itirazlar sonunda ‘Götürelim canım kızcağızı o da görsün bakalım, liman nedir, gemi nedir? Nasıl yanaşır’ söylemlerine dönüşüverdi.
Kadınlarsa yeni tanıştıkları bu mekanı pek sevdiler. Öyle ki ofisin içine döndükleri zaman bile o tozlu rıhtımları, denizin mavi sularını, gemilerin suların içinde nazlanarak dönüşünü akıllarından çıkaramadılar.
Bunun üzerine cesaretlenip bir adım daha ileri gittiler. Kimisi ofisin içerisinde kalıp daha farklı ve önemli görevleri yapmayı tercih ederken kimisi de gemilere atlayıp uzak yollara açıldılar. İşin bu aşamasında hiç kimsenin yapacak bir şeyi kalmamıştı.
Çünkü artık kadınlardan da kaptan oluyordu.
Günümüzde her sektörde olduğu gibi Denizcilik sektöründe de kadınların yerlerini aldıklarını görmek mutluluk verici. Hele ki çocukluktan yeni çıkmış görüntüsünü halen koruyan gencecik kızlarımızı üniformaları içinde görmek benim için ayrı bir keyif.
Sevgiyle kalın.
Patricia Muradi
(Bu yazı Haber Türk gazetesinin 29/03/2009 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder