21 Mart 2009 Cumartesi

Mikrop Kana Karışınca!

Hiçbir işe sakın ama sakın ‘Aman canım hoşlanmazsam bırakırım.’ diyerek başlamayın.
Hele acenteliğe hiç!

Bu mesleğin mikrobu kanınıza hiç farkında olmadan yavaşça bulaşıverir. Rengi, tadı, kokusu falan olmadığından size ‘Denk gelirseniz en ücra köşeye kaçın!’ diyemem. Görüntü de arz etmez ki uzaktan tanıyıp dokunmadan geçebilesiniz.

Başlangıçta son derece zararsız ve kendi halindedir. İş rutin gibi görünür. Hatta birkaç gün sonra ‘Aaaaa ne güzel. Ben bu işi amuda kalkarken bile yaparım.’ şeklinde abuk düşüncelere kapılmanız işten bile değildir. Ortalıkta fazlaca doküman görünmediğinden durumu sadece gemi dosyalarından ibaret zanneder içindeki evrakı da havada karada öğrenirim diye düşünürsünüz.

Dünyada ne de güzel işler varmış deyip neşe içinde güne başlarken kafanızdan akşam programları bile yaparsınız. Sonra yavaşça siz işinizi toparlayıp çıkarken de arkada kalan bir takım insanlar olduğunun farkına varırsınız. Başlarda buna kafayı takmasanız da sonraları merakınız galip gelir ve sormak gafletine düşersiniz.

-Siz çıkmıyor musunuz Mahmut bey?
İşe gireli henüz birkaç gün olmuş çömezine bakan Mahmut bıyık altından yavaşça gülümser.
-Yok. Patron bu günkü nöbeti bana verdi.
Çömez kendisi ile dalga geçilip geçilmediğini tam anlayamadığından bozuntuya vermeden devam eder.
-Nasıl yani? Her gün nöbet mi tutmamız gerekiyor?
Nasıl yanisini anlatmak pek mümkün olmayıp üstüne bir de işi olduğundan Mahmut konuyu kısa keser.
-Şaka şaka. Henüz işim bitmedi Pınar hanım.
-Anladım.
Eh pek anlaşılmadı ama neyse ileride nasıl olsa anlaşılacaktır. Acaba yavaştan başlansa mı bu çömez bilgilendirilmeye? En doğrusu bu olacak galiba.
-Burada iş hiç bitmez ki…
Beriki halen konuya vakıf olamadığından hedef soruyu yineler.
-Şey ben çıkabilirim değil mi?
-Tabi… tabi ne zaman isterseniz.
-Hani kalıp da yardım edeceğim…???
Mahmut içine afakanlar basmış gibi olur. Yükleme limanından gönderilen manifestolar zaten birbirine girmiş durumdadır. Yüklenen ve gemiyi yakalayamadığından yüklenemeyen konteynerlerin ayrılması, listelerden düşülmesi hayli zaman alacaktır. Bunca işin arasında bir de bu çömezle uğraşacak hali hiç yoktur hani.
Adam sen de boş ver bu kuş birkaç gün daha özgür olsun. Sonrası Allah kerimdir nasıl olsa. Hem ne demişti patron? ‘Aman Pınar hanımı öyle başından ürkütmeyelim. Sonra maazallah kaçar. Bu personelin devam etmesini istiyorum. Yavaşça eğitirsiniz.’
Mahmut telaşla lafını kesti Pınar’ın.
-Yok… Yok siz işinize bakın. Acil bir durum yok.
Aceleyle konuşup bir de gülümsemeye çalışırken yüz kasları bir tuhaf olmuştu. Çömez çıkınca arkasından ağrıyan yüzünü ovuştururken bir yandan da düşünüyordu.
Nasıl yok oğlum Mahmut? Yarın bu manifestolar gümrüğe yetişmezse görürüm ben seni! Şansın varsa birkaç saat içinde toparlar gidersin eve. Aksi halde sabaha kadar kalır, işini tamamlar, eve gidip bir duş alıp yeniden geri gelirsin.
Ya bitecek ya da bitecek. Ne olursa olsun gemi gelmeden her şey hazır edilecek.
Adam sen de bir gece daha sabahlasa n’olur ki? Hem bu ne ilktir ne de son.
Mahmut bu durumu iyi bilir de daha geleli birkaç gün olmuş bu acente adayı nereden bilecek. Tıpkı mesleğe yeni girdiğim çömezlik yıllarımda benim de bilmediğim gibi.

Siz kendinize gelip ‘Ben ne yaptım?’ diyecek olduğunuzda olan çoktan olmuş, mikrop damarlarınızda, yüreğinizde, aklınızın her yerinde çoktan dolaşmaya başlamıştır.

İşte bundan sonradır ki gittiğiniz her memlekette gözleriniz ilk denizi sonra da limanı aramaya başlar.

İşte bundan sonradır ki geçtiğiniz her limanın önünden size tanıdık gelen gemilere eski birer dost gibi bakmaya başlarsınız.

İşte bundan sonradır ki geceleri rüyanızda konteynerleri sayar, tankerleri tahliye ettirir, gemiye kumanya bile gönderirsiniz.

Bu rüyanın biraz daha ileri safhası kaptanı aniden hastalanan (rüya bu ya ikinci yokmuş) bir gemiyi patlak veren fırtınadan kurtarmaktır. Bu rüyayı görmek hayra alamet değil, kafayı sıyırdığınıza delalet olduğundan kendinize hakim olmanız önemle rica edilir.

İşte bundan sonradır ki hayatınızı hep gemilerin geliş ve gidişlerine göre programlamaya başlarsınız.

Millet iki bayram arasında nasıl ki herhangi bir faaliyet yapmadan bayramların bitmesini beklerse siz de gemilerin gitmesini bekleyip varsa özel işlerinizi buna göre ayarlarsınız.
İşte bundan sonradır ki mikrobun vücudunuza tamamen yayılmış olduğunu anlarsınız.

Zordur bizim meslek zor olmasına ama zorlukları her başarılan işin ardından unutulmaya mahkumdur. Çektiğiniz sıkıntılar da aklınıza kazanılmış bir zafer ve öğrenilmiş birer deneyim olarak kaydedilir.
İçinde iken anlamak pek kabil değildir de dışarıdan size bakanların abandone olması kaçınılmazdır.

Normal seyirlerde dolaşan ve ortalama olan insanların harcı değildir denizle ilgili bir işte çalışmak.
Sabrınızın sınırı yüksek olacak, hayatınızı işinize ve varsa ailenize ayırmayı öğrenecek denli yüce gönüllü olacaksınız.
Her ne kadar sevseniz de çoğu sosyal etkinlikleri sadece yutkunarak gazetelerden takip etmeyi bilecek, zamanınızı iyi kullanmayı becerecek ve etraftan gelen eleştiri oklarını gülümseyerek karşılamayı ilke edineceksiniz.

Emekliliği düşünmeyecek hatta hayalini bile kurmayacaksınız. Bizim meslektekilerin emekliliği bana göre çapkın bir adamın yaşlanmasına benzer. Nasıl ki çapkın bir adam eski ve güzel günlerin ardından elden ayaktan düşmeyi hazmedemezse işte biz acenteler de bunca yoğun çalışma ve hareket dolu günlerden sonra emekli olmayı beceremeyiz.

İşte bu nedenledir ki; birçoğumuz neredeyse hep işinin başında can verir.
Nereden bildiğimi sormayın oldu mu?
Güzel günler sizlerin ve ailelerinizin olsun.
Sevgiyle kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder